19 Kasım 2009 Perşembe

Dünya Bir Gün, O da Bugün (Cüneyt ÖZTÜRK)

Sen’in ardından, senin oyuncağın olan kelimelerle, Sen’i Sana anlatmaya kalkmak hadsizlik olmaz mı ağabey?

Kalem çeker mi bu yükü?

Birçok yazıma can katmış Sen’in ardından, yazıyla seni anlatmak, eksik kalacağı baştan belli bir yazıya başlamak değil midir?

Çığlığın Ardı Çığlık romanıyla tanımıştım seni. Yeni Düşünce gazetesi ödül vermeseydi de, gençlik çağlarımın yürek çırpıntılarına vesile olan o romanı severdim yine.

Sonraları hep gıyabında, yazdıklarından, yaptıklarından sevdim seni. Ta ki, 3 Kasım 2002 seçimlerinin ardından bir şeyler yapmalı, bize boynu büküklük yakışmıyor derken, seninle karşılaştık.

Sabah Gazetesi'nde köşe yazarı, Deli Yürek gibi bir fenomenin senaristiydin o günlerde. Ama tanıştığımız andan itibaren, sadece bir ağabey gibi davrandın.

Önce Ankara toplantısını yaptık, sonra Afyon. Afyon’da çalışmalarımıza bir isim koyabilmek için oylama yaparken, iyi ki “Al Elma”yı önerdin.

Afyon’dan sonra ilk bildirimizi kaleme alıp sana sunduğumda beğenmene çok sevinmiştim. Ama senden geri geldiğinde, o artık bambaşka bir manifesto olmuştu.

Hep beni ön plana çıkarmaya özen gösterirdin. Gazetecilerle sen bir araya getirip,  sunumu bana yaptırırdın.

Köşe yazarıydın, romancıydın, fikir adamıydın, gazeteciydin, şairdin, tasavvuf erbabıydın ama hepsinden öte, örnek bir insandın.

Gece yarısı, ruhumdaki fırtınalar ve tasavvuf üzerine konuşmak için seni aradığımda, “Hemen gel” diyecek kadar sıcaktın.

“Kod Adı Bozkurt” çalışmamı ham haliyle sana gönderdiğimde, Kıbrıs bölümünü yayınlamam, sonra tamamını roman yapmam için yüreklendiren sendin. Bitiremediğim için kızma bana ne olur. Hele bitirdiğimde okutacağım sen yokken…

Oğlum İlteriş’in sünnetine, boğaz gezisine, iftar yemeğine, ne zaman nereye davet etsek bütün yoğunluğuna ve yorgunluğuna rağmen hiç kırmadın bizi.

Her hafta yaptığımız halı saha maçları ve Küplüce sohbetleri, boynu bükük hatıralar…

Kalp krizi geçirmenden birkaç gün önce uzun uzun sohbet etmiş, Ergenekon iddianamesi mi Kurtlar Vadisi’nden çıkma, Kurtlar Vadisi mi iddianameden diye epeyce şakalaşmıştık.

Sabah Gazetesi’nden ayrılırken, “Dünya bir gün, O da bugün” demiştin sevgili ağabeyim.

O gün, bugünmüş…

Yazmadan bu dünyada yaşamaktansa, en sevdiğine yürüdün.

İman ettik, her nefs tadacak. O yüzden ardından yas tutmayacağız.

Biz geride kalanlara düşen, dualarla seni anmak.

Sevenlerin kavuşacağına olan inançla, ayrılık acımızı dindirmeye çalışıyoruz.

Başta demiştim, Sen’i Sana yazmak ne haddime diye. En iyisi birkaç fotoğrafımızı ekleyip, Sana Sen’in şiirlerinle veda etmeli.

Hepsi öyle güzel ve seçmesi öyle zor ki…





Ömer Lütfi Mete ve eşi, Oğlum, Mehmet İlteriş'in sünnet töreninde.

***

Yiğidi gül ağlatır gam öldürür
Nice namert ava çıksa
Tuzak kursa kurşun atsa
Yiğidi çökertmez kahır.
Bir dem yar hüzünle baksa

Yiğidi gül ağlatır gam öldürür.
Düşman yılan olup soksa
Dokuz kavim taşa tutsa
Yiğidi çökertmez kahır
Bir dem yar hüzünle baksa
Yiğidi gül ağlatır, gam öldürür






Ömer Lütfi Mete ile birlikte bir boğaz turu.


***

Bu şehir girdap gülüm
Girdapta mehtap gülüm
Feleğin bir suyu var
Su değil kezzap gülüm

Feleğe dayandım gülüm
Öldüm de uyandım gülüm
Öldüm de uyandım

Bu şehir serap gülüm
Serapta mihrap gülüm
Feleğin bir topu var
Mermisi kezzap gülüm

Feleğe dayandım gülüm
Öldüm de uyandım gülüm
Öldüm de uyandım

Yezidin harcı zulüm
Yiğidin burcu ölüm
Feleğe dayandım gülüm
Öldüm de uyandım gülüm
Öldüm de uyandım




Ömer Lütfi Mete ile birlikte Al Elma çalışmaları sırasında gazetecilerle bir yemekte

***

Uçurumun kenarındayım Hızır
Ulu dilber kalesinin burcunda
Muhteşem belaya nazır
Topuklarım boşluğun avcunda
Derin yar adımı çağırır
Dikildim parmaklarımın ucunda
Bir gamzelik rüzgâr yetecek
Ha itti beni, ha itecek
Uçurumun kenarındayım Hızır
Civan hazır
Divan hazır
Ferman hazır
Kurban hazır

Uçurumun kenarındayım Hızır
Güzelliğin zulme çaldığı sınır
Başım döner, beynim bulanır
El etmez
Gel etmez
Gülce'm uzaktan dolanır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Gülce bir davet
Mecaz değil
Maraz değil
Gülce bir afet
Peri değil
Huri değil
Gülce beyaz sihir
Gülce ölümcül naz
Buram buram zehir
Yar yüzünde infaz

Bir gamzelik rüzgâr yetecek
Ha itti beni, ha itecek
Güzelliğin zulme çaldığı sınır
Uçurumun kenarındayım Hızır
Ben fakir
En hakir
Bin taksir
Ateşten
Kalleşten
Mızrakla gürzden
Dabbetülarz'dan
Deccal’dan, yedi düvelden
Korku nedir bilmeyen ben
Tir tir titriyorum Gülce’den
Ödüm patlıyor Gülce’ye bakmaktan
Nutkum tutuluyor, ürperiyorum
Saniyeler gözlerimde birer can
Her saniyede bir can veriyorum

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder